The mind is its own place and in itself, can make a Heaven of Hell, a Hell of Heaven.
Paradise Lost, John Milton

30 Eylül 2010 Perşembe

GÜN 25

Ya evet baya tembel oldum! Yani aslında fazla çalıştığım için yazamıyorum bu da biraz ironik. İnanılmaz yoğunum bu aralar ya. Haftaya 2 sınav var. Bu haftaya ödevler vardı. Bir de üstüne 216 nın sınavı oldu 2 gündür onları notlandırıyorum. Demin bitti. Şikayet etmiycem.

Şimdi sınavlarıma çalışmaya başlıyorum. Baya korkuyorum. İki sınav da çok önemli. İkisi de qualifier sınavları için. Daha önce bahsetmiş miydim hatırlamıyorum o yüzden anlatiyim. Doktora öğrencisi olduğunuzda “PhD Candidate” olabilmek için qualifier sınavlarını geçmeniz gerekiyor. Aslında bunları geçince de tam candidate olmuyorsunuz. Bir de ayrıca proposal ınızın onaylanması lazım. Qualifier dersleri belirli dersler arasında sizin seçtiğiniz 4 ders oluyor. Benim bu dönem aldığım 3 ders de qualifier, ikinci dönem de 1 tane alacağım. Yazın da sınavları olacak. Yani asıl önemli olan o sınavları geçmem. Her 2 kişiden 1ini bırakıyorlar bu arada. 2 kere kalırsanız da atılıyorsunuz. Adama boşuna “doktor” ünvanını vermiyorlar. :) Ama çok korkuyorum ya. Bir kere çoktan çalışmaya başlamış olmam lazımdı. Bugün perşembe, sınavların biri salı, diğeri çarşamba. Ama günlerdir sınav notlamaktan başlayamadım ki.
Şikayet etmiycem.

Tamam, şimdi önümde kocaman haftasonu var. Yarın sabah da seminer yokmuş, laba kadar ders çalışabilirim. Yetişecek, yetişecek. Sınavlar çok güzel geçecek. Sonra zaten perşembe fall break’e giriyoruz. Tatil yapıcam. En az 1 gün.

22 Eylül 2010 Çarşamba

GUN 17

Ay cok sinirliyim. Oyle sinirliyim ki su anda okuldan yaziyorum aslinda su anda office hourum ama kimse yok. Yani varlardi hepsi gelmislerdi ama gittiler. Simdi ben bunlarin raporlarini notlandirip bunlara geri gonderdim ya dun, bugun hepsi siraya dizilmisler burdan neden kirdin surdan neden kirdin. Ulan turkiyede olacak bu ders oyle dandik raporlari vericeksiniz sinifin ortalamasi 50 cikar valla. Boyle teker teker puan kirdigim her yeri soruyorlar bundan neden kirdin sundan neden kirdin bi de ben zaten yazmisim 5 satir aciklama neden kirdigima dair. Puan ver diyolar yani. Ay nasil veriyim ama yanlis yani. Jason ile bu konuyu da konusmustum o da kir demisti. Amaa bi baktim iki dakika sonra bu benden yuz bulamayanlar Jason a gidiyorlar. Iste ben kotu TA im buralardan puan kirmisim bak diye. Jason da allah icin yanlis yapmissiniz filan dedi amaa dedi ki tamam duzeltin yollayin duzeltelim puaninizi. Duzeltelim dedigi tabi Irem duzeltsin. Ben zaten hic bir seye zaman bulamiyorum bir de zar zor okudugum raporlari bir daha mi okuyucam? Gercekten inanamiyorum ya. Ben kotu puan kiran TA im o yuzden simdi yeniden okuycam. Ya gercekten inanamiyorum. Hakkaten o raporlardan bazilari 10 bile alamazdi bogazicinde ben 60dan asagiya not vermedim. Cocuklardan biri “it was a very cool process” yazmis ya. Harbiden sen t.s.k mi geciyosun? Sonra gelmis puan ver. Neresine veriyim ya? Yarim saatte yazmissiniz neresine veriyim? Bi tanesi error hesaplamasinda hic error yok yazmis. Ne demek error yok ya, nasil error olmaz, mukemmel miyiz yani bu mudur? Bilgisayarlar robotlar bile her seyi hatali yapiyo ama senin guzel ellerin tamamen dogru yapmis oyle mi? Ama nolucak canim duzeltin tekrar tekrar ben okurum zaten siz istediginiz notu alana kadar!!! Valla su anda ders calisiyo olmam lazimdi, 20 sayfa okumam bekliyo ama sinirden hicbirsey yapamiyorum! S.cicam ya!

21 Eylül 2010 Salı

GÜN 16

Bugün dünyada şu ana kadar gördüğüm en güzel yaratık karşıma çıktı. Ama baştan anlatiyim.
Günüm baya sıradan bir gündü, derslere girdim, öğren dördümüz Mediterranean’a gittik, sonra yine dersler, ödevler vs. Ama bugün ders çıkışında Mügeyle Fusion diye bir ders var pilates, yoga karışımı oraya gittik. Güzeldi ama yine pestilimiz çıktı. Aslında her hafta gidebilsek biraz alışıcaz ama maalesef bazı haftalar, mesela geçen hafta, çok yoğun oluyoruz. Neyse fusion’dan çıktık, bisikletlerimizle, bisiklet yolundan eve dönüyorduk. Bu yolu da biraz tarif ediyim. Gidiş geliş, 2 şerit bir araba yolu yanında 2 bisiklet yan yana sığabilecek karar gidiş geliş bir bisiklet yolu. Diğer tarafında da orman var. Ama orman derken öyle iki ağaç bir bahçe değil baya orman. Neyse, bugün bisikletleri sürerken bir baktım yolun ilerisinde iki GEYİK YAVRUSU!!! Bisiklet yolunda duruyorlardı, sonra araba yolundan karşıya geçtiler ve Administrative Services binasına doğru ilerlediler. Herhalde maaş çeklerini alacaklar. Ama o seke seke yürüyüşleri, çitlerin üzerinden filan sıçrayışları.. Ya ne kadar güzel ve zarif olduklarını anlatamam. Heyecandan bisikletten düşecektim. Ah Bambi ah hepsi senin yüzünden..
Ama daha sonra bunun antitezi gibi, akşam evde iki tane kocaman böcek gördüm. :( Biri hamam böceğiydi ve inanın bana o güzel olandı. Hamam böceğini hemen öldürdüm spreyimle. İkinci böceği hemen koltuğumun yanında gördüm, sprey sıkınca içeri kaçtı. Ama sonra koltuğu çektim arkada bir böcek ölüsü vardı. O mu değil mi emin olamadım ama o olduğunu umut ediyorum. Ya görmeyip görmeyip aynı akşam iki böcek görmek nedir. Keşke Res burada olsa yaa!!! Ya da Gaye!!! Onlar benim böcek kahramanlarım. İnanılmaz bir cesaretleri var gerçekten hayranım. Eskiden evde kalırken ben ne zaman bir böcek görsem çığlık atıyordum, Gaye de elinde terliğiyle hemen odama! Canlarım ya.

20 Eylül 2010 Pazartesi

GÜN 15

Ay sabahtan beri not veriyorum çocuklara, bir rapor, 2 de ödev kontrol ettim, içim dışıma çıktı. Artık öğrencileri tanımayı geçtim, yazılarından filan tanıyorum.
Bugün süper bir yemek yaptım. Penne makarna, brokoli, ton balığı, yeşil zeytin, kekik karıştırıyorsun, biraz da zeytinyağı, çok leziz. :)
Uyumam lazım artık, kesin rüyamda 70ler 80ler görücem. Bakalım nelerden puan kırıcam.

19 Eylül 2010 Pazar

GÜN 14

Bugün Eli, Hatic ve Res bize yemeğe geldiler. Yani bize derken, annemlere demek istiyorum. Ben de tabi skype ile başlarındaydım. Ya annem süper yemekler yapmıştı bi de kızları ne kadar da çok özlemişim, onları görememiştim uzun zamandır. Bu kadar çok özlediğim insan bir arada olunca garip oldu. Bir de üstüne Tuğçeyle skypelaştım. Tam oldu yani, bugün çok duygusalım, dokunmasınlar..
Bunlar dışında bütün gün evdeydim, 505, 754, 760 ne varsa çalıştım. Biraz da grading yaptım. Verimli bir gün oldu yani.
Ya ama istediğim kadar kitap okuyamıyorum bir süredir. Okul işleriyle uğraşmaktan bir bakıyorum gece geç olmuş saat. Anca 15-20 dakika okuyabiliyorum.
Bir de futbol maçına gitme planım vardı. Sanırım fall breakte bir maç var, ona gidicez. Milleti ayartma çalışmalarına başlamam lazım. O zamana kadar bir yere gidemem zaten çünkü ödevler ve sınavlar sardı dört bir yanımı. Ama insanın sevdiği şeyi yapması çok güzel bir duygu ya. :)

18 Eylül 2010 Cumartesi

GÜN 13

Merhabalaar! Dün yazamadım çünkü zaten eve geç geldim, yastığa 6 inç kala da uyudum. :) Bir günde iki seminere katıldım, ikincisi başka bir kampüsteydi. Sonra akşam da Emine çağırmıştı ona gittik, kısır yapmışşş!!! Onu yedik. Ay çok mutlu oldum. Ben, iki Müge, Emine ve İlke’ydik. Bir ara Emine’nin ev arkadaşı da geldi. O da İran’lı bir kız. Çok şirin, Ebru Gündeş hayranıymış. “Sen Allah’ın bir lütfusun”u söyledi. :)
Bugün de Mügeyle alışverişe gittik Crabtree Valley Mall’a. Çok güzel alışveriş yaptıııkk! Gökçe ve Korhan da oradaydı ama sadece yemek yedik çünkü onlar ev eşyası bakıyorlardı, birlikte gezemedik. :( Eve geldiğimden beri de öğrencilerin laboratuar raporlarıyla uğraşıyorum. Bitsin istedim ama bitmedi yarına kaldı artık. Napalım. İyi geceler.

16 Eylül 2010 Perşembe

GÜN 11

Yarın cuma!! Normalde cumaları en yoğun olduğum gün ama bu hafta lab yok. Fabrika gezisi var öğrenciler için. Bunu öğrendiğimde hemen yanaştım Jason’a ve “ben gelmeseemm olur muuu, seminer var ona katılıcaam, aslinda isterdim amaa, bıkbıkbııık…” dedim. O da dedi ki tamam gelme. Olley, bu arada gerçekten bir seminer var yarın. Yani zaten her Cuma olan seminer dersimin yanı sıra, bir de “teaching assistant training”im var. Bu tarz bir düzine semine katıldım zaten geldiğimden beri. Genelde asistan olarak nasıl not vermeliyiz öğrencilere, nasıl davranmalıyız gibi konular işleniyor. Ben de bu seminerlerin hepsine gitmeye çalışıyorum çünkü gerçekten, bir gün, iyi bir hoca olmak istiyorum. Öğretmeyi sevmek yetmiyor, öğretebiliyor olmak da lazım.
Yani sonuç olarak yarın iki seminere katılıcam, onun dışında boşum. :) Akşam Emine’lere gideceğiz. Bize kısır yapacakmış!! Ay şimdiden çok heyecanlıyım, kısır ya! Bu arada aslında kısır yapmak çok kolay ben de yapiyim yakında.
Dün kereviz yemeği yaptım kendime. Ama kerevizin kendisinden değil, sapından. İtiraf ediyorum, pırasa sanarak almıştım. :) Ama baya lezzetli oldu ya. Soğan, domates, sarımsak, limon, kereviz koydum. Yarım saat pişirdim. Elime de sağlık.
Bu arada Res gececi olunca her gün uzun uzun konuşuyoruz, gerçekten çok mutluyum bu durumdan ötürü. :)

15 Eylül 2010 Çarşamba

GÜN 10

Evet ya farkındayım! Dün yazamadım.
Günlerdir ağlıyordum ya 505 ödevi diye, sen mi büyüksün ben mi diyordum, o büyükmüş ya. Bitirdi beni yani. Bir hafta uğraştım ama yine de dün gece, gece yarısına kadar bitiremedim. Gece yarısında da bitirdim sayılmaz, ispatlarımın bazıları çok zayıf, bazı örneklerim fos oldu ama artık elimden gelenin en iyisi bu dedim ve bugün teslim ettim ödevi. Yarına da 754 ödevi var ama onu hallettim. Sabah son rötuşları yapıp upload edicem.
Bugün önemi bir gün çünkü, üç ay sonra bugün uçağa binip İstanbul’a gidicem. :) Yani şu anda resmen üç aydan az kaldı gitmeme. İki ay sayılır yani. :) I am the queen of underestimation. :) Ay ne az kaldı, neler götürsem yanımda? :)))
Bu arada referandum filan olunca aklıma geldi, o zaman yazamamıştım. George Orwell – 1984. Efsane. Çok çok iyi. Yani benim gibi Kafkacı bir insanın bunu şu ana kadar okumadığına inanamıyorum. Bütün yönetimin “büyük birader” adı altında tek kurumda toplandığı bir distopyayı anlatıyor. Kafka’nın Dava’sı ile benzerlikler taşıyor. Yönetimi sorgulamaya kalkanların nasıl susturulduğu ve beyinlerinin yıkandığı, çok çarpıcı bir şekilde anlatılmış. İnsanlar partinin ve büyük biraderin felsefesini o kadar sorgulamadan benimsemişler ki bu felsefe kişisel özgürlükleri ve insanlar arası eşitlikleri açıkça ortadan kaldırdığı halde bu herkese son derece normal geliyor. Romanın yarattığı bu distopik gelecek, bir ülkenin iç işlerinden tek sorumlu olduğu zaman neler olacağını tokat gibi yüzümüze vuruyor. Özellikle bu dönemde, herkesin okuması gereken bir kitap.
Şu anda da Res'in kardeşi Memo'nun ağır baskısı üzerine Dune serisinin birinci kitabını okuyorum. Çok yavaş ilerliyorum ama. Bu ay iki kitap bitirme hedefime ulaşamıycam diye çok korkuyorum. Bu arada bugün normal evime gittim, daha tadilat çok başlamamış, bir aydan fazla sürebilir diye korkuyorum şimdi. Ya sürmesin ama fall breakte geri taşıniyim. Burası gayet güzel de evimi de özledim. :-/

13 Eylül 2010 Pazartesi

GÜN 8

Bugun İlkeciğimizin doğumgününü kutladık. :) Mitch’s e gittik yine. Cumartesi günkü yer.

Ya ben bu ödevleri yapamıyorum, moralim bozuk çok. Ne yapmam lazım? Demek ki yeterince çalışmadım henüz, daha çok çalışmam lazım. Yoksa böyle olmazdı, moral bozmak yok, daha çok çalışıcam. Ya bu hafta böyle çok sıkıştığım için böyle oldu. Yetişecek geçecek. Blog yazmak için daha çok zamanım olan günler de gelicek.

12 Eylül 2010 Pazar

GÜN 7

Olsun, olsun, dünya ikincisi olmak da gayet iyi. Hem yenildiğimiz takım ABD, yani şimdi pozitif ayrımcılık yapmak istemiyorum ama adamlar baskette iyi. Adamların üç sayılık vuruşları kural olarak bizimkinden 1 metre geriden ya. Yani bu oyunlar onlara biraz rahat geliyor. Bir de hepsi siyah; genlerinde var basket yani, iriler, hızlılar. Olur yani o kadar, aferin bizim 12 dev adama. Bu arada, bizim bildiğimiz kırk yıllık Hidayet Türkoğlu, ABDde: Haydo Turkolo olarak biliniyor. Koskoca adamı Japon çizgi film kahramanına çevirmişler. :)
Neyse sonuç olarak bugünün asıl moral bozucu kısmı burası değildi. Yani gerçekten ben inanamıyorum bu millete ya. Nedir yani ne istiyorlar gerçekten çözebilmiş değilim, ya yorum bile yapasım yok valla. Koyunlar.
Neyse yani Türkiyeden haberler dışında burada da durumlar pek parlak değil, bu sabah, Mügeyle 505 ödevinden bir soru üzerinde abartmıyorum, 3 saat çalıştık. 3 saat ya. ÖSS süresi kadar. Tek soru. Ve hala net bir cevabımız yok, sadece birkaç fikrimiz ve içi dışına çıkmış beyinlerimiz var. Ama diğer sorularda biraz ilerleme kaydettik. Umarım yarın bitiririz. Bir de daha başlanmamış 754 ödevi kuzu gibi bana bakıyor.
Amaa bugün olan güzel bir şey varsa o da şu ki, biletimi aldım. Gerçi aralıkta yani daha çok zaman var ama olsun, alındı, orada, artik sadece sayılı gün var o da zaten çabuk geçer. Buraya geleli bir buçuk ay oldu neredeyse, göz açıp kapayıncaya kadar geçti. (Nasıl yalan :( )

GÜN 6

Kazandııık!!! Türkiye Dünya Basketbol Şampiyonasında ABD ile final oynayacak!! Ay çok heyecanlıyım. :)
Bugün sabahtan kütüphaneye gittik. Haftaya aldığım üç dersin de ödevi var. Yani uyumasam yemesem de ödev yapsam anca yetişir gibi duruyor. Bir de 505 inki inanılmaazzz zor. Biz de, klasik dörtlü, sabah kütüphanede buluştuk. Ayrı çalıştık ama herkes sonuçta 505e baktı. Sonuç: yapamıyoruz. Sonra saat 14:00 olunca, Erinc, İlke, Müge (diğer Müge) ve Hakan’la buluşup oradaki bir sports bar a gittik ve yarı final maçını izledik. Süperdi ama acayip heyecanlıydı. Yarın da finali izliycez aynı yerde.
Maç sonrası eve geldim, çamaşır ve alışveriş yaptım. Şimdi acayip yorgunum. Umarım yarın yine yazıma bugünküne benzer şekilde başlarım. Tabi yarın bir de referandum var Türkiye’de. Benim de 505 ödevini bitirmem lazım. Önemli gün yarın.

10 Eylül 2010 Cuma

GÜN 5

Her Cuma programım aynı. Sabah 11 buçukta seminer dersim var. Her hafta değişik konuşmacılar geliyorlar, araştırmalarından, doktora tezimizi nasıl yapmamız gerektiğinden ve daha değişik değişik, yararlı konulardan konuşuyorlar. Bu dersi alıyorum ama notu yok, pass/fail olarak geçiyor. Seminer 12 buçukta bitiyor ve sonra 216nın laboratuarı var. Hatırlatiyim bu asistanlığını yaptığım ders. Sınıf 25 kişi, 3/4er kişilik gruplar oluşturdular dönem başında ve labları hep bu şekilde yapıyorlar. Ayrıca, sıkışıklık olmaması için, 4 grup 12:30 da, 4 grup 14:00 de geliyor. Dolayısıyla benim işim 16:00-16:30 gibi bitmiş oluyor. Bugün lab bittikten sonra, Jason (dersin hocası) önümüzdeki hafta yapılacak olan labın üzerinden geçelim dedi. O anda çok yorgundum ama sanırım bunu anlamış olacak hemen gitti kahve aldı geldi bize. :) Kahveyi içtim ve kendime geldim. Önümüzdeki haftanın labını da yaptık birlikte. Yani sonuç olarak ben labdan 18:30da çıktım yani tam altı saat orada kalmış oldum. İşin garip yanı ne kadar aşırı yorgun olsam da, öğrencilere bir şeyler yaptırmayı, bana bir şeyler sormalarını, onlara bir şeyler öğretmeyi çok çok çok seviyorum. Ayrıca, ne kadar üretim dalında olmasam da bu laboratuarlarda yaptıklarımız gerçekten çok zevkli. Bu yüzden itiraf etmeliyim, yorulmuş ve aç kalmış olsam da hiç şikayetçi değilim halimden. :)
Neyse, sonuçta saat 18:30 gibi yeniden açık havaya çıkabildim. Şimdi durumu düşünün:
1) Cuma akşamı
2) Çok yorgunsunuz
3) Zaten neredeyse akşam olmuş
4) Çok açsınız
5) Cuma akşamı
Ve son olarak,
6) Cuma akşamı :)
Dolayısıyla, hiç eve kapanasım yoktu. Mügeyle konuştuk ve dışarı çıkalım dedik. Aslında ilk planımız bar gibi bir yerlere gidip içmekti ama o bugün dişine kanal tedavisi yaptırdığı için hala ağrı kesicilerin etkisinde. Bu yüzden, İlke’ye de haber verdik, evimizin yakınlarında (biz üçümüz aynı apartman kompleksinde yaşıyoruz) Greek Fiesta diye bir Yunan restoranına gidip yemek yedik sonra da baya uzun oturup muhabbet ettik. Amerikanın yemek açısından güzel yanı, her yerde içecek sınırsız, o yüzden biz de kendi barını kendin yarat şeklinde saatlerce oturduk. :) Bu arada Greek Fiesta dediğime bakmayın, en son gittiğimizde Sardar Ortaçın benim hayatımda duymadığım bir şarkısını çalıyordu. Greek mreek ama benden türk çıktılar yani.

9 Eylül 2010 Perşembe

GÜN 4

Kınaya da gittim halay da çektim!
Dün bahsetmiştim, bugun Zuzu’nun kina gecesi vardi ve ben de 754 dersimin mucizevi bir şekilde iptal olması sonucu oraya bağlanabilecektim. Nitekim, dersten çıktım, tabi ki de Mediteranean’da yemek yedik, bu sefer Erinc’i de aldik. Sonra kütüphaneye gittim, bir köşeye çömdüm ve laptopumdan açtım skype ı. Annemler de bilgisayarlarını götürmüşlerdi kına gecesine. Dolayısıyla herkesi gördüm, Zuzum çok güzel olmuştu. Zuzumla karşılıklı oynadık. Tufan Zuzu ben fotograf bile çekildik. Sonra düğünü kameraya çeken adam beni de kameraya çekti, ben de konuştum. Ay çok komikti ya, ben oynarken çevremdeki insanların nasıl baktığını anlatamam. Kimse İrem kınaya gelmedi diyemez yani. Ama düğünü kesin kaçırıyorum yarın, o saatte lab asistanlığı görevim var. :(
Dün gece yazımı yazdım, saat 8 buçuk gibiydi, ondan sonra direk uyudum. Yani o kadar uyku bastırdı ki, kendimi yatağa zor attım diyebilirim. Ve tam olarak sabah 8e kadar uyumuşum: 11 SAAT! Sanki işim gücüm yok gibi. Galiba bu taşınma filan yüzünden baya yorgunluk birikmiş üzerimde. O yorgunluğu attım üzerimden.
Bu hafta “Tembellik yapmıycam” kuralıma pek uyamadığımı hissediyorum. Hiçbir şeyi yetiştiremedim, o yüzden kendime kızıyorum. Bahanelerden nefret ediyorum; duymaktan da söylemekten de. Bu taşınma telaşı yüzünden oldu herhalde böyle ama bu kadar olmamalıydı. Kızıyorum kendime. Hafta sonu her şeyi yetiştiricem ve önümüzdeki hafta yeniden düzene girmiş olacak bütün programım.
Türkiye, Dünya Basket Şampiyonasında yarı finale çıktı. Maç cumartesi burada öğlen. Biz de hep beraber bir sports bar’a gidip izleyeceğiz. Ama, eğer finali ABD ile oynarsak, ve yenersek, işte o zaman cümbüşü görün. :)
Tabi bi de iyi bayramlar. :)

8 Eylül 2010 Çarşamba

GÜN 3

Merhabalar. Res bu hafta tatilde o yüzden onunla görüşemiyorum. Hatiç’im ve Eli’mle gorusmek istiyorum ama onlar da ben okuldan eve geldiğimde uyumus oluyorlar – 7 saat fark olunca. Annemler de nedense kayiplar bu aralar. Tuğçe’mle bi türlü ayarlayamadık, kendisi bir günde 25 iş yaptığı için. Yani anlayacağınız baya sessiz bir hafta geçiriyorum. Ben de yeni evime alışıp taşınma yorgunluğunu atmaya çalışıyorum.
Bu arada çok ilginç ve ironik bir durum var. 1 senedir Hatiç Almanyada Eli Hollandadaydı. Ve üçümüz sadece bir kere İstanbul'da olabildik. Bunun dışında da bir kere Amsterdam'da buluştuk. Ama şimdi ikisi de İstanbul'dalar. Bu sefer de ben yokum. İnsanın arkadaşlarıyla aynı yerde yaşaması çoğu kişiye olağan gelir ama ben öğrendim ki bu bir lüksmüş arkadaşlar, lüks.
Bugün 505 dersinden sonra asistanlığını yaptığım ders olan ISE 216 nın laboratuarına gittim, bu hafta öğrencilere “rapid tooling” öğretiyoruz, özetle “kendi kalıbını kendin yap!”. Kalıp sıvısını hazırladım, vacuum yaptım, sonra çocuklar gelip kalıplarını yaptılar. Daha sonra da ofis saatim vardı. Ofis saatim genelde şöyle geçiyor. 1-2 öğrenci gelip bir şeyler soruyorlar, onun dışında biz asistanlar odasında, klasik dörtlü, ben, Müge, Gökçe, Korhan, ödevlerimizi tartişiyoruz. Her hafta tartışacak bir ödevimiz oldu ilk haftadan beri. :) Neyse bugün şöyle bir şey oldu. 216 öğrencilerinin bugüne bir ödevleri var, ben de ödeve önceden baktım. Layer error ve width error diye bir seyler hesaplamaları gerekiyor. Ben de bunların tek katman kalınlığı ve toplam kalınlıktaki hatalar olduğunu düşünüyordum. Nitekim soran öğrencilere böyle anlattım. Ama şimdi fark ettim ki çok da emin değilim, Jason’a sormam gerekirdi (dersin hocası). Bir daha ödevleri iyice anlıycam, sorucam, bilicem.
Yarın öğleden sonraki 754 dersimiz yokmuş. Ama hoca dersi kameraya anlatıp web sitesine yükleyecekmiş. Teknolojiye geel! Ben de yarın gelebilirsem erken gelmek istiyorum. Yarın akşam Zuzu’nun kınası var. Belki yetişebilirsem beni laptopla kınaya götürürler. Ben de oturduğum yerden halay çekerim. :)

7 Eylül 2010 Salı

GÜN 2

Bugün yine taşındım!..
Sabah koşusu artik mazide kaldı, yeni trend, sabahları kalkmak ve bir evden başka bir eve taşınmak.
Şaka bir yana, dün gece bahsettiğim çocuk gürültüsü vardı ya, hiç azalmadı ve arttıkça arttı, gerçekten, nasıl bu kadar gürültü yapılabilir çok merak ediyorum, çocuklar aynı anda hem top oynayıp hem zıplayıp hem bağırıyorlardı ve bunu saatlerce yaptılar. Gece gürültüden hiç uyuyamadım. Diyeceksiniz ki çocuklar uyumadı mı, hayır çocuklar 11 gibi uyudular, ondan sonraaa… Kısaca çok hareketli bir geceydi. Sabah da 6da yine kapı çarpışları ve bağırışlarla uyandım. Dedim ki: Bugün buradan taşınıyorum.
Kaldığım ev kompleksinin ofisi 8de açılıyor, 8e çeyrek kala ordaydım. İlgilenen kadın da gelmişti, içeri fırtına gibi daldım ve anlattıkça anlattım. Bu arada sinirli olduğumda İngilizcem sular seller gibi oluyormuş onu da öğrendim. Neyse kadın hemen bana yeni bir dairenin anahtarını verdi, bu sefer 1. kattayım ama daire çok daha yeni, plazma tv’m var. :) Sonuçta sabah derse gitmeden önce eşyalarımı buraya taşıdım. İnsan deneyimden öğreniyor, bu sefer bir market arabası buldum ve eşyalarımı onunla taşıdım. Görmeniz lazımdı, bütün eşyalarını o arabalarda taşıyan homeless lar gibiydim. Çantalar, kitaplar, ayakkabılar, tencere içinde bamya yemeğim. Ne oldum demiycen.
Yeni evimde de internetim çalışmıyordu. İlk aklıma gelen,bugün blog yükleyemiycem, daha ilk günden s..tım!!! oldu. Hemen ofise gittim, kadın ilgilenicem dedi ama suratı şöyle diyordu: İL-Gi-LEN-MİY-CEM. Napalım dedim ve dersime yetişmek için bisikletime atladım. Salı ve Perşembe günleri 760 ve 754, pazartesi ve perşembeleri 505 dersim var. Bugun Salı olduğu için günüme sevgili Julie hocamla başladım. Kadın mükemmel! İdolüm. Buraya gelene kadar stokastik yöntemleri sevmediğimi sanıyordum, meğersem sevmediğim ders değilmiş. Bunu anlamak beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Artık her derse mutlu gidiyorum.
Öğle yemeğimizi Müge, Gökçe, Korhan ve ben, favori lokantamız olan Mediterranean’da yedik. Lübnan yemeği “zaki” yeni favorim. Öğleden sonra lojistik mühendisliği dersine de girdikten sonra eve döndüm ve süpriizzz!!! Tabii ki de internetim yapılmamış. Bir hışım (ki ne hışım) ofise gittim, dediler ki benim internet servisini aramam gerekiyormuş, bu anda resmen koca kadını azarladım. Şu anda biraz utanıyorum bu yüzden. Neyse aklıma eski dairemdeki modemi almak geldi. Geldim internet servisini aradım, telefondaki sevindirik insan, Edward, maalesef yardım edemedi. Ben de umutsuzca eski modemimi taktım ve çalıştı!!! Meğer tek sorun modemmiş. :)
Bu günü de böylece atlatmış olduk. Şimdi biraz ders çalışiyim yoksa 5. kuralı çiğnemiş olacağım. Yarın taşınmamayı umuyorum, pilatesin suyu mu çıktı?

6 Eylül 2010 Pazartesi

GÜN 1

Amerika’dan ilk yazım… Bir ay oldu aslında geleli ama bir türlü şöyle oturup bir şeyler yazamadım. Ne kadar meşgul olunabilirse oralardayım çünkü. Geldim, yerleştim, okulum başladı, artık doktora öğrencisiyim!! Hihu!!
Res İstanbul’da… Zaman olarak, mekan olarak çok uzakta. 2 kelime: Çok zor. Burada bizim gibi olan bir arkadaş daha var, onun da nişanlısı İzmir’de. Birinin “Biliyorum çok zor” demesi bile insana iyi geliyor bazen, sanki biraz paylaşılmış oluyor.
Amerika çok güzel. Benim yaşadığım şehir Raleigh, Kuzey Karolina. Gerçekten, yaşaması çok rahat, sıcak, yeşil, güzel bir şehir. Okul çok büyük. Bunları zamanla anlatırım zaten. Zaten Amerikan kültürünün o kadar içindeyiz ki insana her şey tanıdık geliyor. Ama ben yine de bir liste yaptım:

Yeni başlayanlar için Amerika:
1) Bir kişinin 4 feet yakınına yaklaştığınızda “excuse me” diyin.
2) Metre veya gram kelimelerini kullanmayın, İngilizce gözükebilirler ama aslında değiller.
3) Bir kasiyer size “Büyük boy mu olsun küçük mü?” derse her zaman küçüğü seçin, büyük ihtimalle yeterince büyük olacaktır.
4) Her ortamda; okulda, sokakta, barda, alışverişte, her gördüğünüze ilk “how u doin?” diye soran siz olun.
5) Basitleştirin.
6) Teşekküre onaylayarak cevap verin. Yani şöyle:
- Thank you.
- Hı hı! (Evet teşekkür etmekte haklısın. :) )

1 ay önce taşındım, ama bugün yeniden taşındım. Şöyle ki, evime yangın önlemek için su püskürtme sistemi döşenmesi gerekiyormuş. E be, 1 ay önce yapsaydınız ya!! Neyse, beni 1 aylığına yeni bir eve aldılar. Bugün eşyalarımı taşıdım. Aynı blokta değil yeni ev, biraz da uzak o yüzden zor oldu biraz ama neyse kotardım. Şimdi ben zaten yeni yerlere zor alışırım bir de tam alışmışken düzenim bozulursa çok moralim bozulabiliyor. Ben de bunu önlemek için bu 1 ayım için kendime meydan okuyorum ve diyorum ki:

Bu 1 ay boyunca her gün bloguma yazı yazıcam.
Ay sonunda en az iki kitap bitirmiş olucam.
Ay sonunda en az bir maça gitmiş olucam.
Ay sonunda ehliyet almış olucam.
Tembellik yapmıycam!

Evet şimdi bir de önümüzdeki ayda olacak olan önemli olaylara bakalım:

22.09.2010 : Learning Styles Seminar
24.09.2010 - ISE 216 Test 1: Bu asistanlığını yaptığım ders. Derste notlandırılabilecek her şeyi ben notlandiriyorum, final dahil! Dolayısıyla bu sınavdan sonra okuyacak çiçek gibi 25 kağıt olacak elimde.
30.09.2010 – ISE 760 Quiz 1: Applied Stochastic Models. Quiz dediğine bakmayın, baya midterm.
04.10.2010 : Seminar: Teaching Philosophy Peer Review
06.10.2010 – ISE 505 Test 1: Linear Programming. Baba ders!!!!
07.10.2010 – 10.10.2010 : Fall Break. 4 günlük tatil. 1 ay dolmuş olacak ve umarım bu tatilde evime geri taşınacağım. J

Yan komşumda sanırım 50 çocuk filan var, sanki salonumun ortasında seksek ve yakar topu aynı anda oynuyorlarmış gibi bir gürültü var. Umarım her akşam böyle olmaz, yoksa bu ay gerçekten çok eğlenceli geçecek.
Yarın görüşürüz. :)