The mind is its own place and in itself, can make a Heaven of Hell, a Hell of Heaven.
Paradise Lost, John Milton

20 Ağustos 2011 Cumartesi

AN-LA-MI-YOR-UM !!!


Bu yazıyı aslında birkac gün once yazacaktım ama kendime dedim ki: kitabi bitir, ondan sonra yazarsın. Eğer o zaman yazsaydim daha farklı bir sonuç çıkacaktı ortaya, anlatayım.
Ayşe Kulin’in Sevdalinka’sını yeni bitirdim. Annem Ayşe Kulin’in tüm kitaplarini okudu ve tek kelimeyle hayran. Ben çok küçükken Füreya’yı okumuştum ama gerçekten sevmiş miydim sevmemiş miydim hiç hatirlamıyorum. Ama uzun zamandır merak etmişimdir, bu yazar Türkiye’de bu kadar sevilmesine rağmen yurt dışında neden pek bilinmiyor, kitapları neden onlarca dile çevrilmiyor diye. Elif Şafak biliniyor, Orhan Pamuk derseniz zaten Kar her yerde karşiniza çıkıyor. Ben de bu yazarların kitaplarını hayranlıkla okuyorum, peki ya Ayşe Kulin?
Uzunca bir süredir yazamamışım. Neredeyse bir sene olmuş. Neler neler oldu bu bir senede. Doktoramın birinci senesini tek parça olarak tamamladım. Araştırmama başladım. Yazın Türkiye’deydim. Edirne’yi, Çeşme’yi, Kuşadası’nı ve Yunan adalarından Rodos, Girit, Santorini ve Mikonos’u gezdim. Artık super bir Nikon D-SLR fotoğraf makinem var. Bütün yazım gezmek ve bol bol fotoğraf çekmekle geçti. Zaman bulunca Yunan adaları gezim hakkında yazıcam ama başa Santorini'de çektiğim bir fotoğrafı ekledim.
Neyse, Temmuzun ortasında biz, klasik 4lü, (Goki, Kori, Muge ve ben) Raleigh’e döndük. Biraz erken döndük çünkü yeterlilik sınavlarımız vardı. 2 hafta önce o sınavlara da girdik. Şimdi bakalim sonuçları bekliyoruz.
Bu arada çok sevgili dört arkadaşımız askere gitti. Ben buraya dönmüştüm, Res ugurladı onları. Selim, Yetkin bunu okursanız masaya 3 kere vurun. :)
Bu arada, 2 hafta sonra Res geliyoooo!!! Yipi-yu-ya-yey!!! Bu dönem tezini yazıcak burda. Aa tabi bi de ben taşındım. Gökilerin sitesine taşındım. Çok guzel evim. Sitenin havuzu var, ne zaman güneş çıksa Mugeyle hemen havuza koşuyoruz.
Neyse, şimdi Sevdalinka’ya dönmek istiyorum. Sürükleyiçi bir kitap. Bosna da Sırpların yaptığı soykırımı anlatıyor. Asıl karakter Bosnalı gazeteci bir kadın. AMA (evet kocaman bir ama) kitapta yanlış olan o kadar çok şey var ki. Kitabın ilk 300 sayfasında sürekli kendime, bu yazar neden Türkiye’de bu kadar populer diye sordum bir türlü anlayamadım. Bir kere bu ilk 300 sayfa tamamen soykırımı anlatiyor. Anafikir savaşın ne kadar korkunç birşey olduğu. Ama bunu anlatmanın yolu bir romancı için, defalarca tecavüz sahnelerini anlatmak ve çocukların nasıl öldürüldüklerini sayfalarca tekrar etmek olmamalı bence. Bunu herhangi bir tarih kitabı da yapabilir. Yani bu kitap bence okuyanın bütün gardını yıkarak, duygusal olarak çökertmek için yazılmış gibi. Nitekim benim de gecelerce rüyama girdi okuduklarım. Ama asıl ön planda olması gereken hikaye çok zayıf. Kocasını aldatan ve onlarca yanlış seçim yapan bir kadın, baş karakter. Başından hikayenin nasıl gelişecegi belli oluyor, ve öyle de gelişiyor, sürpriz yok, heyecan yok. Bunların yanı sıra, kitabı edebi açıdan da çok zayıf buldum, mesela kitabın bir yerinde küçük bir kızın ağzından yazılmış günlüğünü okuyoruz ama gerek kullandığı kelimeler olsun gerek cümle yapıları olsun, bir yetişkininkini andırıyor. Bunun gibi nedenlerle kitabın çoğu yerinde sanki kitabın orijinali yabancı bir dildeymiş de ben kötü bir çevirisini okuyormuşum gibi hissettim. Defalarca elimden bıraktım, sonra olmaz, bitir İrem dedim, tekrar aldım. İyi ki de almışım çünkü kitabın en güzel kısmı son 100 sayfasıymış; bu kısımda yazar Bosna’nin orta çağda daha müslüman olmadan önceki zamanlarını anlatmış ve işte orada çok güzel bir hikaye yakalamiş, bir şekilde, çok göze batırmadan bunu günümüze de bağlamış ve gerçekten başarılı olmuş.
Tek bir kitabını okudum sayılır Ayşe Kulin’in, o nedenle genel bir çıkarım yapmam yanlış olur ve tabi bunlar tamamen benim fikrim ama eğer ki her kitabı Sevdalinka gibiyse, Türkiye’de çok beğenilmesinin nedeni belli. “Yaprak Dökümü” ya da “Küçük Kadınlar” gibi dizilerin tutmasıyla aynı neden. Çünkü mutsuz hatta depresyonda olan insan çok fazla Türkiye'de ve diğer insanların mutsuzluklarını izlemek, okumak bu insanlara bir şekilde tatmin veriyor. Maalesef çoğu Türk nasıl mutlu oluncağını bilmiyor ve daha da kötüsü, mutsuz olduklarından haberleri bile yok.